Yalnız şöyle ilginç bir şey var ki, bir şehir efsanesi şu an itibariyle kendini gerçekleştirmiş bulunuyor...
Hani pek çoğunuza tanıdık gelecektir. Şu an buraya yazmak istemediğim ancak İsa doğup da her yılın 31 aralığında yeni yıl kutlanmaya başlayalıberi takriben on yıl içerisinde demode olan ve M.S. 11 yılında yapıldığında karşısındakinin kırılması asla umursanmaksızın suratlar ekşitilip "ÖÖÖÖÖFFFF!" denilen o "Hadi seneye..." ile başlayan melanetli şaka vardır ya (Ki esef içinde belirtirim ki çalıştığım kurumdaki üstlerim tarafından bu yıl kontrolsüzce ciddi bir biçimde bu şakaya maruz bırakılmışlığım, üstüne "Bu şaka da hep yapılır değil mi, ehikki hikkkikki" diye arlanmazcasına gülmek zorunda olmuşluğum da vardır); işte o şakadan sonra en büyük ikinci klişe olan "Ya abi aslında var ya, yeni yıla hep böyle beklentiyle giriliyor ya; hani hep süper geçecek falan diye hazırlıklar yapılıyor ya; ondan bak bütün yılbaşları sıkıcı geçmiştir. Düşün bir bak..." şeklinde peydah olan ve kıymetli zamanlarımızın yaklaşık dört saatini katleden bu geyik muhabbeti, bu yıl (da) tarafımdan yapılmış olabilir.
Ne var ki konu bu değil; işe yaraması. Yani plansız programsız; Daisy'nin kocasıyla bir olup iki hafta boyunca "N'apıyoruz? N'apıyoruz? N'apıyoruz? Karaoke yapalım; şarkı söyleyelim, planınız yok mu? Hadi plan yapalım" diyerek pire tasmama ne kadar salyası varsa akıtmasına rağmen ayın otuzuna kadar "Ne bilelim, sadece evden çıkmayacağız; bu kadarını biliyoruz." dan ibaret olan (Tabii, Asiye'nin sarışınlığı gibi acarlığı da gözden kaçmayan, sosyal arkadaşı Çilli'nin yedi düveli Asiyelerde toplanmak üzere 'Ev partisi' başlığıyla davet etmesiyle bizi de artık bir plana dahil kılan girişimini saymazsak.) program(sızlığ)ımız aniden cevvalcesine işledi ve kendimizi karaokeler yapılan, türküler söylenen, Lady Gaga eşliğinde dans edilen, tam iki, İKİ kez "Buraları yıkılıyo... Bıyıklı takılıyo" söylenen -ki performanslardan biri bizzat Çilli'ye aittir ve elimizde kaydı da vardır, ayaklar bundan gayrı denk alınmalıdır- bol alkollü, maytaplı falan bir eğlenceye dönüştü.
İyi ki de oldu.
En büyük korkum olan "Yılbaşı gecesi şişe çevirmecesi" olmadı; ucuz atlattık. Gerçi bu, arkadaşlık sınırlarının o üflenen, parlak fırfırdayan şeylerle taciz edilip inceden aşılmasına engel miydi? ASLA!!! Yine popolar koklandı; kimi noktalarda üstüne çıkmaya çalışmalar yaşandı. Bilhassa Karabaş'ın coşumculuğu gözden kaçmadı. Ondan yüz bulan ben de doğamın getirdiği birtakım köpekliklere yenik düştüm. Kendimi suçlu hissetmeye başladığımda ise bir baktım ki Anka; benim uyumlu, benim müşfik, benim kah dadı, kah mütecaviz ve zavallı genç kızı sahnelerde canlandırmış, benim adeta bir Münir Özkul olan Anka'm Nil Karaibrağamgil'e dönüşmüş; eller kollar üstünde! "Hepinizi çok seviyorum biliyor musunuz? Seni çok seviyorum, seni de çok seviyorum...(On beş kişilik partideki herkese bıkmadan usanmadan bunu tekrarlar...)...seni de çok seviyorum." dedikten sonra kulak mememi yalamasının yarattığı çekincem; bir süre sonra ortadan kaybolduğunda "Anam nerde ya bu kız?" paniğini müteakip Asiye'yle benim odamda onu Birg'le mışılcasına uyurken görmemle sona erdi. İkisi de masumdu, temizdi, paktı... Bilhassa Birg; bana beşinci cinimde "Benekli bak enerji tonik yaptım, tadına bak, çok güzel." diyen Birg, hepsinin içinde en Ayşecik'i, en Desdemona'sı ve şüphesiz en Hafize Ana'sıydı.
Nihayetinde, hayatımdaki en güzel yılbaşı partisinin bir şehir efsanesini de bünyesinde barındırmasının yaşattığı buruk tat ile [YAZAR BURADA EDEBİYAT YAPMAYA ÇALIŞMIŞ VE SAHİBİ TARAFINDAN KAFASINA GAZETEYLE VURULARAK SANSÜRLENMİŞTİR.]
2009 güzelliğiyle gitti, 2010 daha iyi olacak.
Hani pek çoğunuza tanıdık gelecektir. Şu an buraya yazmak istemediğim ancak İsa doğup da her yılın 31 aralığında yeni yıl kutlanmaya başlayalıberi takriben on yıl içerisinde demode olan ve M.S. 11 yılında yapıldığında karşısındakinin kırılması asla umursanmaksızın suratlar ekşitilip "ÖÖÖÖÖFFFF!" denilen o "Hadi seneye..." ile başlayan melanetli şaka vardır ya (Ki esef içinde belirtirim ki çalıştığım kurumdaki üstlerim tarafından bu yıl kontrolsüzce ciddi bir biçimde bu şakaya maruz bırakılmışlığım, üstüne "Bu şaka da hep yapılır değil mi, ehikki hikkkikki" diye arlanmazcasına gülmek zorunda olmuşluğum da vardır); işte o şakadan sonra en büyük ikinci klişe olan "Ya abi aslında var ya, yeni yıla hep böyle beklentiyle giriliyor ya; hani hep süper geçecek falan diye hazırlıklar yapılıyor ya; ondan bak bütün yılbaşları sıkıcı geçmiştir. Düşün bir bak..." şeklinde peydah olan ve kıymetli zamanlarımızın yaklaşık dört saatini katleden bu geyik muhabbeti, bu yıl (da) tarafımdan yapılmış olabilir.
Ne var ki konu bu değil; işe yaraması. Yani plansız programsız; Daisy'nin kocasıyla bir olup iki hafta boyunca "N'apıyoruz? N'apıyoruz? N'apıyoruz? Karaoke yapalım; şarkı söyleyelim, planınız yok mu? Hadi plan yapalım" diyerek pire tasmama ne kadar salyası varsa akıtmasına rağmen ayın otuzuna kadar "Ne bilelim, sadece evden çıkmayacağız; bu kadarını biliyoruz." dan ibaret olan (Tabii, Asiye'nin sarışınlığı gibi acarlığı da gözden kaçmayan, sosyal arkadaşı Çilli'nin yedi düveli Asiyelerde toplanmak üzere 'Ev partisi' başlığıyla davet etmesiyle bizi de artık bir plana dahil kılan girişimini saymazsak.) program(sızlığ)ımız aniden cevvalcesine işledi ve kendimizi karaokeler yapılan, türküler söylenen, Lady Gaga eşliğinde dans edilen, tam iki, İKİ kez "Buraları yıkılıyo... Bıyıklı takılıyo" söylenen -ki performanslardan biri bizzat Çilli'ye aittir ve elimizde kaydı da vardır, ayaklar bundan gayrı denk alınmalıdır- bol alkollü, maytaplı falan bir eğlenceye dönüştü.
İyi ki de oldu.
En büyük korkum olan "Yılbaşı gecesi şişe çevirmecesi" olmadı; ucuz atlattık. Gerçi bu, arkadaşlık sınırlarının o üflenen, parlak fırfırdayan şeylerle taciz edilip inceden aşılmasına engel miydi? ASLA!!! Yine popolar koklandı; kimi noktalarda üstüne çıkmaya çalışmalar yaşandı. Bilhassa Karabaş'ın coşumculuğu gözden kaçmadı. Ondan yüz bulan ben de doğamın getirdiği birtakım köpekliklere yenik düştüm. Kendimi suçlu hissetmeye başladığımda ise bir baktım ki Anka; benim uyumlu, benim müşfik, benim kah dadı, kah mütecaviz ve zavallı genç kızı sahnelerde canlandırmış, benim adeta bir Münir Özkul olan Anka'm Nil Karaibrağamgil'e dönüşmüş; eller kollar üstünde! "Hepinizi çok seviyorum biliyor musunuz? Seni çok seviyorum, seni de çok seviyorum...(On beş kişilik partideki herkese bıkmadan usanmadan bunu tekrarlar...)...seni de çok seviyorum." dedikten sonra kulak mememi yalamasının yarattığı çekincem; bir süre sonra ortadan kaybolduğunda "Anam nerde ya bu kız?" paniğini müteakip Asiye'yle benim odamda onu Birg'le mışılcasına uyurken görmemle sona erdi. İkisi de masumdu, temizdi, paktı... Bilhassa Birg; bana beşinci cinimde "Benekli bak enerji tonik yaptım, tadına bak, çok güzel." diyen Birg, hepsinin içinde en Ayşecik'i, en Desdemona'sı ve şüphesiz en Hafize Ana'sıydı.
Nihayetinde, hayatımdaki en güzel yılbaşı partisinin bir şehir efsanesini de bünyesinde barındırmasının yaşattığı buruk tat ile [YAZAR BURADA EDEBİYAT YAPMAYA ÇALIŞMIŞ VE SAHİBİ TARAFINDAN KAFASINA GAZETEYLE VURULARAK SANSÜRLENMİŞTİR.]
2009 güzelliğiyle gitti, 2010 daha iyi olacak.
NOT: Teknik desteği dolayısıyla Asiye'me bin teşekkür.
Hav!
Hav!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder