7 Şubat 2011 Pazartesi

I.I.S. (Internalized Inferiority Syndrome) ya da B.E.S. (Benimsenmiş Eziklik Sendromu)


İki yazı önce yine g.tümden "Benimsenmiş Eziklik Send-Romu" diye bir şey atmışım, şimdi düşününce gaza geldim ve bunu izah etme teşebbüsü içeren bir yazı yazayım dedim. Çünkü siz de takdir edersiniz ki insanları sabah uyanır uyanmaz yüzlerini bile yıkamadan bilgisayar başına geçiren, sosyal paylaşım sitelerinden bile önce açıp "Bakalım bugün neler oluyor havdedik'te?" diye sordurtan bir blog'un yazarı olmak bütün olumlu özelliklerinin yanında birtakım sorumluluklar da getiriyor.


"Allahaşkına açıkla Can, nedir bu B.E.S?", denizaşırı topraklardaki takipçilerimce de ("takipçilerimce" ne be?) "What the hell is I.I.S. supposed to be?" diye soran mailler bir yana, sözlükte falan da B.E.S. başlığı altında yalan yanlış bilgilendirmelere rastlayınca bu aymazlığa bir müdahale etmem gerektiğinin ayırdına vardım. Umarım bu çalışmamın kıymeti bilinir, yeri geldiğinde akademik camiada hak ettiği yeri bulur. (Uzatmak...)


Sayın okurlar; bilindiği üzere her millete yakıştırılan birtakım betimlemeler vardır. Yok efendim "İngilizler soğuktur", "İtalyan erkekleri seksidir" (Ki burada araya girip "PUHAHAHHAHAAĞĞĞ" demek istiyorum.), "İrlandalılar çok içer" falan gibi. Türkiyelilerle ilgili genellemelere, otobüslerin mola verdiği tesislerde ya da kitap reyonunda sadece çok satanlarla dördüncü sınıf yayınevlerinin pek çok açıdan "ucuz" kitaplarına yer veren efendime söyleyeyim böyle kanguru amblemli falan marketlerle onun ortak kuruluşlarında rastlayabileceğiniz "N'aber dostum, ben Türk'üm", "Bakın Türkler gene ne yapmış", "Bu Türkler yok mu bu Türkleeer!" tarzı şuur fakiri kitapların içeriğini andırmaması açısından girmeyeceğim.


Mamafih (Gelgelelim), madem ki amacımız BES konusunda bilinç kazandırmak (Bak bak, "bilinç" kazandırıyor!) o halde Türkiye insanının kollektif bilincine eğilmek kaçınılmaz.


Türkiye'de yetiştiğimize göre hepimizin "aşırı koruyucu" ailelerin yetiştirme tarzından haberdarızdır. ("Dar-ül Love"a istinaden "Dar-ız Dır" diye tiyatro oyunu mu çıkarmalı?) Çocuk daha bebeklikten itibaren "Başına bir şey gelmesin, b.kuyla oynamasın, soğuğa basmasın, sıcağa da basmasın, kendi başına hiçbir şey yapmasın, biz onun yapacağı her şeyi onun yerine yapalım" gibisinden mesajlar verecek şekilde yetiştirilir. Böyle yetişen çocuk büyüyünce ne olur? Bravo! Özgüven fakiri. Özgüven fakiri bireye göre kabul gören davranışlar ya da en azından hayatını sürdürmenin en mantıklı yolu nedir? Burada da devreye Chuck Palahniuk'un "Choke" ya da Türkçesiyle "Tıkanma" isimli romanındakine benzer bir durum devreye giriyor. "Başkalarının kendisine yardım etmesini sağlayarak aciz vaziyetinin karşısındakine üstün hissettirmesini sağlama hastalığı." Yani? Hep bir ağızdan yanıtladığınızı duyar gibiyim: BES!!!


Tembel insan için karşısındakinin kendisine yardım etmesi ganimettir. Eh, gösteriş meraklısı insan için de çevresindekilere "Aman da ne iyi ne terbiyeli insan, aman da ne ulvi şahsiyet, aman dur ben buna vereyim" gibi kredi kazandıracak tepkiler ganimet olduğundan en sıradan bir yardım bile Esra Er.l formatında bir karşılıklı parmaklaşmaya gidebilir. Toplu taşıma araçlarında oturmaya ihtiyacı olan yaşlı (Gerçek "yaşlı" değil ama, böyle komşusu balkonuna masa örtüsü falan silkelediğinde iğrençleşip ağız dalaşına girecek ya da üst kattaki bekarlar gürültü yaptığında üstün bir performansla yukarıya ışınlanıp saç baş dalabilecek tiynette bir yaşlı) kendini acındırarak tembelliğin müthiş cazibesinin tadına varacak; yer veren "büyüklerine saygılı, terbiyeli, iyi eğitim almış" genç de (Keza o da en iyi ihtimalle toplu taşıma aracındaki karşı cinsin ezici çoğunluğunun kaç birayla "götürülebileceğinin" hesabını yapıp grafiğini bile oluşturmuş bir genç olsun.) etrafından gördüğü takdir ve övgü dolu bakışlar sayesinde minik bir orgazm yaşamış, ereğine ulaşmış olacaktır.


Ne var ki burada mühim olan gencin durumu değil, yaşlı teyze ya da amcanın hayatının geneline "yardıma muhtaç" kimliğini yaymış olmasıdır. Makbul olan dinç kalıp kendi işini kendi gören, kimsenin eline bakmayan birey olmak değil, etrafında kendisine acıyan insanların var olduğunun verdiği güvenle daha ajite, daha fukara görünen insan olmaktır ki, çevrenin de bundan şikayeti yoktur. Zira her genç bir gün yaşlılığı tadacaktır.


Ancak BES için yaşlanmak bir zorunluluk değildir. Umut Sarıkaya bir karikatüründe hastalığında naz yapan N.tella kızına "Ulan hıyarcıklı veba oldun, hala sevimli gibi yaşamaya çalışıyorsun hastalığını." diyerek bashi geçen sendromumuza güzide bir örnek sunmuştur. (Umut Sarıkaya'yı referans gösteren bilimsel yazı?) Şimdi soruyorum: Hepimizin bildiği "nazlı hasta" lar BES'ten muzdarip değildir de nedir?! Onlar hastadır, birileri ona bakmalı, çorba yapmalı, gecenin üçünde kalkıp ballı süt hazırlamalı ve asla "Çok işim var canım, çorbanı kendin içiversen?" gibi kabul edilemez önerilerle gelmemelidir. Hastalığın getirdiği kırgınlıkla mücadele etmek öyle kolay bir şey değildir. Bu yüzden grip olan arkadaşınızın tuvalete kendi kendine gitmesini beklemek neredeyse sizi komik duruma düşürecek kadar aptalca bir fikirdir.


BES'i tedavi etmek için otoritelerin önerilerine açık olmakla birlikte aşağıdaki tavsiyeleri uygulamak da mümkündür:


- Toplu taşıma araçlarında yer vereceğiniz insanın sizden daha çok oturmaya ihtiyacı olduğundan eminseniz yer verin. Otobüste yer verdiği için kendisine "veren" kadınların sayısının gerçekten düşük olduğunu aklınızdan çıkarmayın.


- Tuvalete gidemeyecek kadar hasta olan arkadaşınıza alt bezi kullanmayı önerin. "Bir gün hastalanırsam o da bana bakar." şeklinde bir düşünceye kendinizi kaptıracak kadar alçalmayın.


- Gerçekten çok yakın bir akrabasını kaybeden kişi bir sosyal paylaşım sitesinde bunu ileti yapabilecek kadar sığlaşıp yeni gelinin zekere sarıldığı gibi bilgisayara sarılabilmişse muhtemelen travmayı atlatmıştır. Üstünden bir iki ay geçmeden yakınının ölümünü cümle aleme duyurma gayretindeki tanıdıklarınızı listenizden silin. Tahminen BES'lidir ve o durumda bile ezikliğini avantaja çevirmeye kalkacak kadar iğrençtir.


- Engellilere ihtiyaç duymadıklarında yardım etmeye kalkmayın. BES yalnızca fiziksel ya da zihinsel yönden bir engeli olmayan kişilerde görülür.


- Hiçbir kadın programını izlemeyin. Ayrıca izlememeniz gereken kanallar hakkında bilgi almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.


- Ebeveynlerinize ihtiyaçları dışında destek olmadığınızda size kızıyorlarsa onlara lise düzeyindeki kitaplarda bile yazan "Hiçbir çocuk doğmayı kendisi istemez." başlıklı makalelerin bir kısmını okuyun.


- Üstad Umut Sarıkaya'nın eserlerini takip edin. Kendisi "Biliyorsun benim şizofren bir tarafım var." "Ya aslında bende panik atak var." gibi yaklaşımlarla ergen yapaylığındaki eksikliklerin ekmeğini yiyen zihniyetin temsilcilerindeki BES'e dair pek çok eleştiride bulunmuştur.


- Sokaktaki çocuktan alışveriş yapmayın.


- Dilencilere de para vermeyin. Uzakdoğu'da dilencilere para vermek terbiyesizlik sayılır çünkü bu, kendinizi ondan üstün gördüğünüze dair bir toplumsal mesajdır. Anladık, Uzakdoğu'da değiliz ama Türkiye insanının göçebe kültürden getirdiği bilinçaltını hatırlayın ve gittikleri yeri asimile etmeyi değil oranın ne kadar kültürü varsa şak diye benimsemeyi seçtiklerini unutmayın. B.ktan b.ktan şeyleri kendinize atfedeceğinize bir zahmet erdemli mevzuuları da kabullenin.


- Teşhis koymakta zorlanırsanız, Türk sinemasından konu açın. Ç.ğ.n Irm.k ve M.hsun K.rmızıg.l filmlerinin sıkı takipçileri BES'lidir.


For English, press 9.
Hadi bakalım...


Hav!!!

1 yorum:

uzaylı zekiye dedi ki...

tezime başlamadan önce bu yazıyı okuduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. öyle ki bu makale sadece sosyal alanlardaki BES'lileri anlamama yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda akademik hayatıma da bir ışık tuttu. teşekkürler