7 Şubat 2011 Pazartesi

İ.neliğin dayanılmaz hafifliği...



Dün Uykusuz dergisinde Ersin Karabulut'un "Sandık İçi" köşesini okudum. Kadınların yalnızca "kadın" oldukları için neredeyse "pozitif oto-ötekileştirme" şeklinde g.tten atıldığı belli ve geri zekalıca bir tabir kullanılarak tanımlanabilecek bir zihniyetle kendilerini koruma kisvesi altında çirkinleşmelerinden duyduğu rahatsızlıktan bir kez daha dem vurmuş.


(Hatırlayabildiğim hatlarıyla) Ersin Karabulut'un bir önceki yakınmasından örnekleyeyim;


Taksiye bineceksiniz. Bir taksi önünüzde duruyor ve içinden bir kadın iniyor. Siz boşalan taksiye binmek için hamle yapıyorsunuz fakat yanlışlıkla eliniz kadının eline değiyor bir şekilde. Bunun üzerine cinsel açıdan eğri büğrü gelişmiş bütün Türk kadınlarının yapabileceği üzere kadın size ters ters bakıp hızla elini çekiyor ve "ÜFFFF!!!" deyip gidiyor. Siz de orada eline geçen her fırsatta kadınlara temas edip eve gidince elini değdirdiği kadınları tahayyül ederek o fantezi senin bu orgazm benim koşturan bir otuzbirci olarak sap gibi kalıyorsunuz. Ama kadın olduğu için "Çok afedersiniz, yanlışlıkla oldu. Keza isteyerek olsaydı bunu hissederdiniz. Bu yaşınıza kadar edindiğiniz tecrübelerle nasıl bir zihniyet geliştirdiniz bilmiyorum ama inanın dünyada sizinle herhangi bir biçimde fiziksel temas kurmadan da yaşamını sürdürebilecek kayda değer rakamlarda insan var. Ayrıca da kendimi tutmamı bile engelleyecek kadar Perdita (Bkz. 101 Dalmaçyalı) da sayılmazsınız." diyemiyorsunuz. Dediğinizde de zaten tahminen düşünce yapısı gereği ya sizi dinlemeyecek ya da anlamayacaktır. Temelde erkeklerin kötü niyetli olmakla itham edildiği Türk flört camiasında ve bir kadının daha göz açıp kapamadan eline değen erkekle ilgili seksüel düşünceler geliştirip bunları yargılayarak karşısındaki adamı infaz etmedeki hızı tartışılmaya ve takdir edilmeye değer diye düşünüyorum ama o başka bir konu.


Ben buradan yurdum eşcinsellerine getireceğim konuyu. Eşcinsellik derken bu tanımın içine transseksüaliteyi ve travestiliği de eklemekte (Hatta bilhassa eklemekte) fayda var.


Homofobi muhabbetleriyle kafa s.kmek değil niyetim ama sinir bozucu birkaç ayrıntı var. Birincisi erkek eşcinsellerden "erkeksi" tavırlar gösterenler gündelik yaşamda homofobiyle pek mücadele etmek durumunda kalmıyorlar denebilir. Öte yandan metropolde yaşayıp efemine davranışlar gösteren erkek eşcinsellerin nispeten "paçoz" olanları (Bu arada cümlede geçen "paçoz"; sosyo-ekonomik ya da sosyo-kültürel donanımla alakalı normlardan bağımsız değerlendirilsin mümkünse.) herhangi bir yer ve zamanda istedikleri gibi davranabilecekleri ve istediklerine çemkirebilecekleri yargısına kapılmış gibi görünüyorlar. Bunun kaynağında da kapı gibi "i.nelikleri" var. Hani yani itiraz etmeniz ya da terslemeniz halinde "Aaaayyh! Homofobik! Eşcinselim diye değil mi! Bık bık bık..." yapmaya temayülleri vardır. Gözlerini oyup parmağınıza bulaşan rimelleri kiminin Terkos'tan kiminin Topman'dan alınmış kıyafetlerine sürdükten sonra kendilerini nezih bir çöp konteynırına savuruğunuzda da nefret cinayeti işlemiş olursunuz. Heteroseksüelseniz homofobik, eşcinselseniz "Kendi kimliğini kabullenememiş hain" addedilirsiniz. Eşcinsellikle homofobi farklı şeylermiş gibi.


İkinci bir nokta ise bütün bu durumların farkına varmayı reddeden tutuk zekalı eşcinsellerin eşcinselliği (Bir daha "eşcinsel" dersem lütfen yazının bundan sonrasını okumayın ben de çok sıkıldım!") heteroseksüellerin algısına açmaya nasıl bir ket vurduklarını anlamada yaşadıkları zorluk. Bütün "lubunyalar" sözde gay-friendly bünyeler tarafından "Bana ne canım, insanların yatak odasında ne yaptığı bizi ilgilendirmez" yaklaşımıyla yönelimlerinin yatak odasına sıkıştırılmasından rahatsızdır. Ancak bunu istismar etmek de insanlara işin doğrusunu öğretmek açısından bir b.ka yaramaz. Bu şirin paçozlar ailelerinden her nasıl bir eğitim almışlarsa ya da her nasıl bir baskıdan kaçıp da "Böyük şehre" gelerek kendilerini kamuya açmışlarsa insanların gündelik ilişkilerde uymaları makbul olan, yazılı olmayan kuralları g.tleriyle algılamalarından mütevellit; gönül rahatlığıyla hayvanlaşmaktan, bağırıp çağırmaktan, çevrelerini bilinçli biçimde rahatsız etmekten geri durmazlar. Ama siz onlara itiraz edemezsiniz. Çünkü onlar "gey"dir, "ezilmiş"lerdir, "doğduklarından beri baskı altında"dırlar, "babasız büyümüş"lerdir. Bu yüzden onlara müsamaha göstermek zorundayızdır ve kendilerini ne kadar alçaltırlarsa alçaltsınlar; cinsel yönelimlerini kullanarak, "gey" olmaktan başka ayırt edici bir özellikleri ve tanımlamaları olmadığını gözümüze ne kadar sokarlarsa soksunlar; bunun da ötesinde işin tartışmasız en önemli kısmı olan "diğer geylerle ilgili yargılamaları nasıl olumsuz yönde etkileyip karikatürize geyleri medyanın ayaklarına sererek bu konuda bir kara kurbağasından daha bilinçli sayılmayan halkın sair ekseriyetinin sahip olduğu homofobiyi ne kadar körüklerlerse körüklesinler sesimizi çıkaramayız. Yani bu "ebedi haklı" i.neler hem homoseksüellere hem heteroseksüellere rahatsızlık ve zarar verirler. Ama bu konuda hiçbir şey yapmazlar. Yalnız kalmalıdırlar. Uyarılmalıdırlar, beğenilmemelidirler.


Histrioniden muzdarip olduklarından gündüzleri sosyal ortamda amiyane tabirle "mahalle karısı" edasıyla ağız dalaşı yaptığı taksiciye gece rastlayınca kuytuda "ağızdan hizmet veren" muhakeme fakiri bu kuniller komşu ülkede kendileriyle aynı cinsel yönelime sahip insanların vinçle asıldıklarını bilmediklerinden yaşadıkları "şehrin" kıymetini anlamazlar; bu yüzden metropolde yaşamanın da kendince gerektirdiği birtakım normları olduğunu idrak edemezler.


Bilinçlendirmek lazım.
Evet, şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.
Hev!

Hiç yorum yok: